Bugün itibariyle medyaya düşen bir haber çarptı kulaklarımıza... Sayın Usta, yapılan hakem hatalarını bir DVD haline getirip, MHK ve TFF'ye teslim edecekmiş gereken yapılsın diye! Fıkra gibi bir durum gerçekten...
Ya burada bizim algılayamadığımız üst bir akıl var ya da emeklerimizin hırsızı çok uzaklarda...
Yok her şey tam da düşündüğümüz gibiyse, emeklerimizin hırsızları tüpçü ve saz arkadaşlarıysa eğer çok önemli iki sualim var;
Bizler defalarca kez hakem hatalarına maruz kaldık, her seferinde de isyan etmedik mi 'Bize adalet verin!" diye? Her seferinde elebaşını Yıldırım Demirören olarak görüp, diğerlerinin ise bu işte piyon olduklarını söylemedik mi? Korkuyorum ki haklarına girdik zat-ı pakların! Hiç kusura bakmayın, Demirören ve tayfasının o nur yüzleri öpülmeye değermiş meğer!
Öyle ya! Şikayetimizi onlara sunuyoruz bizlere adalet versin diye, tek ilacımız onlarmış meğer...
Anlayamıyorum arkadaş! Bizleri doğrama emri veren, bu hakem arkadaşları bizleri doğraması amacıyla maçlarımıza gönderen kişiler zaten bu iblisler değil mi? Biz kimi-kime şikayet ediyoruz o zaman?
Tut bir hırsızı kolundan, git başka bir hırsıza ve de ki; "Bu benim bilmem neyimi çaldı, buna cezasını verir misin?" Ne kadar saçma değil mi? Ne kadar gülünç bir durum... Ama kusura bakmayın durum tam da böyle...
Onlarca kez yanıldık, onlarca kez kandırdılar bizi ama hala akıllanamadık ve hala onlardan medet umuyoruz! Sayın Usta ve diğer yönetici ağabeylerim, hırsızla adalete yürünmez! Hırsızın yolu yeşil bayırlara çıkmaz! O yolun sonu bataklıktır, o yolun sonu zindandır olsa olsa... Ne diye her seferinde bu iğrenç oyunun içerisine düşüyoruz? Siz bu eylemi yaparsanız, bu taraftar nasıl hesap soracak elebaşlarından? Nasıl haykıracak suratlarına, "Sen hırsızsın!" diye...
Bu eylemden sonra onlar dese ki; "Biz hırsızsak siz de kâr ortağımızsınız, biz hırsızsak siz de hörgücümüzsünüz." Haklı değiller mi? Nasıl aksi bir şey diyebilirsin ki o durumdan sonra?
Eğer bu gülünç durum gerçekleşecek olursa, Trabzonspor taraftarının kafası ilelebet yerde olur, and olsun ki bir daha bakamayız Kazım'ın, Cemil'in, Kadir'in (ruhları şâd olsun) ve nicelerinin suratına!
Yapmayın n'olur, yapmayın bize bu kötülüğü!
Adalet gelecekse onlarla ortak olduğumuzda değil, onları yıktığımızda gelecek!
Sizler bunca insanın onurunu, gururunu temsil ediyorsunuz. Lütfen temsil ettiğiniz kitlenin karakterine yakışır bir tavır ile çıkın ve suratlarına karşı deyin ki; "Sizler hırsızsınız ve and olsun ki sizleri biz yıkacağız!"
Ancak bunu söylerseniz bu yolun sonu düzlük olur... Aksi halde gittiğimiz yollar yokuş, bastığımız topraklar göçük olur!
Konuyu daha net açıklaması için yazımı, Merhum Süleyman Demirel'in bir röportajda kendisine sorulan "Ülkenin içinde bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyoruz?" sorusuna verdiği fıkralı cevap ile sonlandırıyorum;
Osmanlı döneminde yolsuzlukları ile ünlü Karakuşi adında bir kadı varmış. Bir gün Karakuşi Kadı, bir fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş. Vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış sahibini bekleyen nefis bir ördek var... Karakuşi Kadı, fırıncıya:
- 'Ben bunu aldım' demiş.
Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş. Az sonra ördeğin asil sahibi gelmiş:
- 'Hani bizim ördek?' Fırıncı boynunu büküp:
- 'Uçtu' deyince iş kavgaya dönüşmüş. Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış... Gayrimüslim de peşinde kovalıyor...
Bir duvardan atlarken, bilmeden duvarın öteki tarafındaki hamile bir kadının üstüne düşmüş. Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş. Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış...
Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak Karakuşi Kadı'nın karşısına çıkarmışlar. Kadı sırayla sormuş...
Ördeğin sahibi,
- 'Bu adam ördeğimi hiç etti' diye şikáyet etmiş. Karakuşi Kadı, fırıncıya sormuş:
- 'Ne yaptın bu adamın ördeğini?' Fırıncı;
- 'Uçtu' demiş. Kadı, kara kaplı defterini açmış:
- 'Ördeğin karşısında tayyar yazılı. Tayyar 'Uçar' anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil' diyerek, fırıncının ördek işinden beraatına karar vermiş. Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş.
Onun şikáyetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş:
- 'Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü
çıkarıla... Davacı:
- 'Benim tek gözüm çıktı. Şimdi ne olacak?' diye sorunca Karakuşi Kadı,
- 'Şimdi' demiş, 'Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız. Tabii gayrimüslim şikáyetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş. Çocuğunu düşüren kadının kocasına da Karakuşi Kadı:
- 'Tamam' demiş, 'Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak.'
Böyle olunca adam da şikayetini anında geri almış, fırıncı bu davadan da kurtulmuş. Kadı dönmüş Yahudi'ye:
- 'Senin şikáyetin nedir bre?'
Yahudi bir süre düsündükten sonra ellerini açmış,
- 'Ne diyeyim kadı efendi' demiş, 'Adaletinle bin yaşa sen, e mi!'
Demirel bu fıkrayı anlattıktan sonra kendisini dinleyen topluluğa dönerek, kıssadan hisse:
- 'Ananı "öpen" kadı ise, kimi kime şikáyet edeceksin? Bugün ülkedeki durum bu! Anladın mı?' dedi.
Bizim olayımız da aynen bu misal... Umuyoruz ki bu duruma düşmeyeceğiz.
TayfaHaber.com / Mert Bağçiçek