Birden kaktı yatağın içinde oturdu, sıkça yaptığı gibi. Gözlleri açık ama beni henüz algılamış değil . “Ne oldu evlat, bak ben buradayım, birlikteyiz” sözümün karşılığı yok henüz, muhtemeldir ki içinde gezindiği düşsel evrenin göze batmayan figürlerinden biriyim o an…Kısa süre sonra hep yaptığı gibi elimi alıp beline sardı ve uykusuna kaldığı yerden devam etti, öte yanım, parçam, heryanım, hepyanım…
Uykum bir saçak altı sığıntısı yavru kedi ürkekliği ile aydınlığın dehlizine kaçtı. Neylersin, Aziz Nesin’in koca şair Nazım Hikmet’i olanca yalınlığı ve insancıllıgıyla anlattığı ‘Türkiye Şarkısı Nazım’ attım kendimi. Nazım takma diş kullanırmış meğer, kompile, çok mu önemli sanki diyenler olur, evet değil elbet, lakin her yeni şey içinde kendince bir heyecan saklar, ve biz bilgiye doymaz neslin kendine yabancıları.
Kundaktayken bırakıp kaçtığı oğlu Memet ve annesi Münevver’le yıllar sonra Varşova’da bir akşam aynı otelde buluşurlar ve Nazım’ın aynı otelde ve aynı gece kaldığını öğrenen Münevver Andaç, kendisini değil ama oğlu Memed’i aramayışı nedeniyle öfke duyar Nazım’a, ama gerçek başkadır; dostları kısa süre önce enfarktüs geçiren bu yaralı koca yüreğe bunca sevinçli bir haberi alıştıra alıştıra vermenin tedbirindedir. Buluşurlar baba-oğul, ama anlaşılması imkansız bir mesafe vardır aralarında ve bu mesafeyi kimin koyduğunu hiç kimse bilemez. Oyle bir mesafedir ki bu, babasının 63 Haziran’ındaki ölümünden bu yana, yani 53 yıldır da kapan-a-madı, Memet Fuat babası için tek güzel bir cümle kurmadı. Ah çiçeklemiş Memet’in yüreğini, tohumlayan kim, hangi hasretler, hangi türleri babasızlığın, o küçük yürekte hangi iç geçirişlerin temizlenemeyen tortuları…Bıraktım kitabı
Facede mesajlarım varmış, Ibrahim Ertürk gelmiş Almanya’dan. Trabzonspor Baskanı IHO henüz kendinin ipliğini takım ve camianın iflas ilamını bitvpazarına düşürmediği günlerde kendisine Avrupa Temsilciliği için önerdiğim temiz futbol şövalyesi, çalıştığım kuruma ziyaretime gelmişliği de var. Bu kez ne aradı ne sordu neden acaba diye düşünürken, fotoğraflarını gördüm sonra, sonra bir iç ezginliği, vazgeçiş sorgulardan…Ki, “IHO telde hakaret etti bana” dedigindeki tepkimi IHO’dan başka kimse bilmez, bilmesin de zaten. iyilik olsun ya da koruma içgüdüsüyle değil, ilkeler dünyasında kalma çabası, değer mi bilmiyorum artık.
Tahir Elçi’nin katledilişine dair onlarca senaryo, cahilane sefilane önkabuller. Elçi’nin Hrant gibi yürek yaralayan son fotoğrafı.
Toplum vicdanını tam ortadan ikiye bölmüş. Olay ne olursa olsun, ya beyaz ya da siyahın mahkumu. İşimiz gereği görüntüleri kare kare, ki saniyede 24 kare gecer, izledik. Ne polislerin ne de o sokağa dalan ve birkaç saniye önce 2 polisi öldürenlerin silahının Tahir Elçi’ yi hedef aldığına dair tek bir emare göremedik, ama sosyal medya trolleri, ideolojisine tutsak ‘özgürlük savaşçıları’ ya da her renkten troller, kendi şablonlarına uygun tiradları uzmsn görüşü kıvamında servise başladılar, direk akla hakaret, vicdana işkence.
Bu ülke yaşanılır olmaktan çıktıysa bunun sorumlusu halk değil, halka önderlik iddiasındaki sözümona ‘entellektüel’ kitlenin düşünsel faşizmi eylemsel kısır döngüsü ve kişisel saplanmışlığı kutsayışıdır, umut var mı peki derseniz; her zaman…
Tahir Elçi gibilerin kaybı, bu toprakların kaybıdır. Yağmurun, karın , boranın; aşkın, kardeşliğin, sevginin; ille de sevginin…
Kuzey uyuyor hanidir. Milyonlarca evlat gibi…Tahir Elçi’leri yaşatamadan Kuzey’lere yaşanılır bir dünya bırakamayız. Annay misunuz uşaklar..
Neyseki mısır unumuz var hala!